30 Temmuz 2011 Cumartesi

kuş

penceremin camına yansıyan ağaçları yuvası sanıp aldandı kuş. on kuş adımı ya da tek bir kanat çırpışı ötedeydi açık pencere. kuş da biliyordu bunu, bal gibi biliyordu. fakat arkasına saklandığı perdeden uzaklaşmayı göze alamadığı için kurulu bir oyuncak gibi tıpır tıpır ileri geri gidip geliyor ya da camın içinden geçmek için boş yere didiniyordu. biliyordu oradan çıkamayacağını, bal gibi biliyordu. minik kalbi küt küt atsa da, ölümden öte köy yok diyerek uçup gittiğinde nihayet, penceremin dibine küçük bokunu bıraktı benim için. saklanmanın faydası olmadığını unutmayayım diye...

ses

çok cılız bir ses
benim sesim
ama ben bile duyamıyorum
radyoyu kapatıyorum
pencereleri de


yüzümü avuçlarımın arasına alıyorum
gözlerimi kapıyorum
kafamın içindeki sesler değişiyor
kendi sesimi tamamen kaybediyorum
şimdi yalnız onların konuştuklarını duyabiliyorum


beni anlamadıklarını düşündüğüm halde
susturamadıklarım
yalnızlığımdan kaçıp yanlarına sığındıklarım
beni ıssızlığa itenler


kayıp sesimi duymak istiyorum
ne söylüyor bilmek istiyorum
o ses en çok kalemimden korkuyor sanki
yazmayı aklımdan geçirdiğim anda
zihnimin en dip karanlığına kaçıyor


bazen bu yüzden yazmadığımı düşünüyorum
sesimi korkutmamak için
o gizli kalmak istiyor gibi


yazmak istiyorum ama roman değil, öykü değil, şiir değil
yalnız duyabildiklerimi...

23 Temmuz 2011 Cumartesi

otobüsteki kadın

kadın, cam kenarındaki koltuğuna iyice yerleşip torbalarını bacaklarının arasına sıkıştırdı. otobüs işinden evine dönen insanlarla tıka basa doluydu. dışarıdaki ayaza rağmen insan soluğu ve kanıyla ısınmış otobüste, oturacak bir yer bulmuş olmanın rahatlığı ile gevşedi. iki elinin parmaklarını birbirine geçirip kucağına koydu. başını buğulu cama çevirdi. o etrafı seyrederken otobüs evine doğru tıngır mıngır yol aldı. kadına bu mutluluk yetti. keşke evim daha uzakta olsaydı, diye bile düşündü.