Camera’sını getirip salona kurdu. Karşısındaki sandalyeye
geçip oturdu ve bekledi. Işık patladığı anda camera’dan dumanlar yükseldi.
Sonra, aaaaaaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhhhhhh… diye bir çığlık attı Mösyö Lambert,
kimsenin duymayacağını bile bile. Cameranın içinde sıkışıp kalmış kötü
ruhlardan birini serbest bırakmıştı.
Mösyö Lambert yalnız bir adamdı ama onunki bir şair
yalnızlığı değildi. Varlığından şüphe duyacak kadar yalnızdı. Yaşlı annesinin
yıllar önceki ölümünün ardından kimseyle göz göze geldiğini hatırlamıyordu. Yolda
yürürken yanından geçen biri ona çarpsa dönüp özür dilemezdi sözgelimi, trende
yanındaki boş koltuğa oturmak isteyen olmazdı... Yalnızca hayvanlar ve çocuklar
–sevmeseler de- görür gibiydiler onu. Bir keresinde bir kedi almıştı, ertesi
gün kediyi evde bulamadı. Oysa evin tüm pencereleri ve kapıları kapalıydı. Bir
hafta sonra kediyi komşunun çocuğunun kucağında gördü. Sapsarı, uzun tüylü,
bilmediği şey yokmuş gibi bakan bir kediydi. Gidip kedisini geri almak istedi
ama çocuk ciyak ciyak bağırarak annesini yardıma çağırdı. Bu arada kediden de
bir tırmık yedi.
Geçen sabah da gazete alırken gökyüzüne bakıp havayı
koklamış ve ‘merhaba bayım, güzel bir gün olacak’ diyerek bir sohbet başlatmak
istemişti ama satıcı kafasını kaldırmadan işine devam etmişti. O da gazetesini
alıp parayı tezgâhın üstüne bırakmış ve gitmişti. Yanlış bir şey mi söylemişti
yoksa adam –nasıl oluyorsa- onun zavallı, acınası bir yaratık olduğunu mu anlamıştı?
Belki de görünmüyordu ya da sesi duyulmuyordu, belki Mösyö Lambert yoktu ya da
ölüydü çoktandır. Peki ölü bir insanın nasıl olur da kalbi böyle sızlardı?
Mösyö Lambert o gün gazetede yeni bir icadın haberini okudu.
Camera denilen bu alet birtakım ışık marifetleriyle, camının önünde duran her
şeyin bir suretini çıkarıyormuş. Mösyö Lambert böylece varlığını –ya da
yokluğunu- kanıtlayabileceğini düşündü. Aletin bu işlemi yaparken suretini
çıkardığı insanın ruhunu da ele geçirip, içine hapsettiğine dair kimi
söylentiler de varmış ama gazetecinin yazdığına göre bu söylentilere kulak
asmamak gerekirmiş. Bu çağdışı düşüncelere inanmak Fransa’nın gelişiminin
önünde engelmiş falan filan… Mösyö L. ruhunun ele geçirilmesinden korkmuyordu.
Ve işte o gün ne pahasına olursa olsun bir camera satın almaya karar vermişti.